SİNESTEZİ

Bir duyu organının uyarılmasıyla beraber istemsiz ve otomatik olarak diğer bir duyunun uyarılmasına sinestezi (çoklu duyumsama) denir. Ortamda işitsel bir uyaran varken bireyin sesle beraber sesin tadını, rengini ya da kokusunu algılaması veya şekillerin görüntüsünün bir tat algılamaya sebep olması durumları sinesteziye örnek verilebilir. Bu durumda olan kişilere sinestet denir. Sinestezide iki algı birbirini iptal etmez, yalnızca birbirine eklenir. Sinestetlerin duyu organları (görme, duyma, dokunma, tatma ve koklama) sinestet olmayan diğer insanlarınkine göre çok daha farklı ve derin algılamaktadır. Çoğu sinestet, algı dünyalarının, sinestet olmayanlardan çok daha zengin olduğu görüşündedir. Sinestezi nörolojik ve psikolojik faktörlerden kaynaklanan bir fenomendir. Algılama esnasında birden fazla beyin bölümünün aktif hale gelmesinin sinesteziye sebep olabileceği düşünülmektedir. Sinestezi beş duyunun çeşitli kombinasyonuyla oluşmaktadır ve en çok görülen tipi, işitsel bir uyarıcı ile görsel duyu tetiklenmesi durumu, yani renkli duyumdur.

Sinestezinin varlığı bilimsel olarak kanıtlanmış olsa da varlık sebebi, kimlerde, ne sıklıkla ve neden görüldüğü bilinmemektedir. Sinestezinin çalışma, etki etme prensiplerinin nasıl işlediği tam olarak bilinmese de birtakım araştırmalar sinestezinin rastlantısal olmayıp belli prensiplere bağlı bir şekilde çalıştığını ortaya koymuştur. Örneğin renklerin parlaklık derecesi artınca sinestet bireyin algıladığı ses perdesinin de arttığı bulunmuştur (Marks, 1974). Koyu renklerse düşük perdeli seslerle ilişkilendirilmiştir.

Sinestezi otomatik ve istemsiz şekilde işler. Doğuştan gelmiştir yani öğrenilmiş değildir. Kişinin hayatında daima vardır ve tutarlı bir seyir gösterir, hayat boyu değişmeden devam eder. Sinestetik bağıntılar her sinestet için farklılık gösterir ve öngörülemezler. Sinestezi çocukluk döneminde (dört yaş ve öncesi) ortaya çıkar. Halüsinasyon, delüzyon (sanrı veya hezeyan) ve diğer psikotik fenomenlerden tamamen farklıdır. Sinestetlerin en az %10’unun eşcinsel olduğu bilinmektedir. Çoğu sinestet solaktır. Bu bozukluk kadınlarda erkeklere oranla çok daha sık görülmektedir. Sinestetler için günler, aylar, mevsimler ve rakamlar genellikle renklidir; rüyalarını renkli görür. Çoğu sinestet ortalamanın üzerinde IQ (zekâ bölümü) sahibidir ve sanata eğilimlidir.

Rus psikolog A.R. Luria tarafından incelenen sinestet S.V. Shereshevskii, algılama sürecini şu şekilde betimlemiştir:

“…Bir sözcüğü sadece bende uyandırdığı imgelerle değil bu imgenin etrafında oluşan hislerin tümünü göz önünde bulundurarak tanıyorum… Bu sadece bir görüntü ya da işitme değil, tüm duyuların hepsinin bir arada işin içine girmesidir. Genellikle bir sözcüğün tadını ve ağırlığını yaşarım ve sözcüğü hatırlamak için herhangi bir çaba sarf etmeme gerek kalmaz, çünkü sözcük kendini hatırlatır. Bu süreci betimlemek kolay değil. Sanki yağlı bir şey elimden akıyormuş gibi hissederim. Ya da sol elimde minik, hafif noktalardan oluşan bir yığının neden olduğu hafif bir gıdıklanma hissederim.”

Bu gerçekçi vaka örneğinin dışında sinestezi, edebiyatta da metafor olarak kullanılmaktadır. Bazı ünlü şairlerin sinesteziyi çağrıştıran imgelerine örnek verecek olursak:

Poe’nun;

“…Yaklaşan karanlığın sesi…”, “…Kül rengi alacakaranlığın uğultusu…” dizeleri ile

Dickinson’ın;

“…Salkım söğüdün tatlı kokusunu işitebiliyordum…”  tabiri sinestezik özellikler taşıyan güçlü sembollerdir.

Sinestezi, hastalık olarak kabul edilmediğinden tedavisi de bulunmamaktadır. Sinestezi bir farklılıktır ve insan hayatına olumuz bir etkisi yoktur.